BİZ BİZE…

9 Aralık 2010 Perşembe

         Sonsuz bir sahnenin, küçük figüranlarıyız hepimiz. Bizim payımıza düşen traji-komik roller. Biz “bizi” biliriz. Hatta bazen rolümüz artar, sahnenin tam ortasında başrolde drama oynarken buluruz kendimizi.

         Beklenmedik bir an’da terk etmiştir sevdiklerimiz. “Hasret olduk, ayrılık olduk, hüzünlere bölündü saatler… Bir şarkı, bir şiir gibi yaşadık acıları” replikleriyle hakkını verdik başrolümüzün. Hiçbir gidenin dönüşü yoktu, bilirdik. Yine de dramanın en romantik, hüzünlü bakışlarıyla seslendik gidene. Ana tema; aşk, sevda, sevgi, dostluk, fiziksel yok oluş… Hangisi olursa olsun ortak yön, gidenlerin dönmeyeceğini bilmenin hüzünsel yoğunluğudur. Tek fark; farklı şekillerde sahnelemektir bu yoğunluğu.

         Deliliğe ramak, ölümün ince çizgisinde, yürekle beyin arasında sıkışmış bir labirentte ki denek fareyi oynarsın. Bilirsin peynirini çoktan ya başkaları yemiştir ya da peynir küflenmiştir. Bir daha hiçbir zaman, peyniri tadamayacağının özlemiyle düşlersin…

         Sahnenin arkasından, hüzünlü bir müzik yayılır bedenine. Hücrelerin parçalanır. Ruhun, kaçınılmaz bir gidişin kuytularına saklanmak ister. Kalan hep biz oluruz. Giden hiçbir zaman duymaz bizi. Biz durmaksızın anlatırız bize. Biz “bizi” anlarız… Sanırız… Dekor değişir. Sahne aynı (!?) Replikler benzer. Fonda aynı müzik. Gün gelir de bakarız ki, biz “bizden” gitmişiz…

         Herkes kendi başrollerini oynamakta, sonsuz sahnede kurgulanan traji-komik rollerin, içsel sahnede yoğunlaşan dramalarını.

         Şimdi ile oluşan her an’da, sürüklenmekteyim bilinmezime. Sahnenin kendi başrol köşemde yenilgilerimi, hüzünlerimi, özlemlerimi, aşklarımı, sevdalarımı, sevgilerimi, dostluklarımı, deliliklerimi, acılarımı, ölümü, yaşamı, soluğumu sahnelemekteyim. Taaki perde kapanıp, ışıklar sönünceye kadar.

         Seyirciler mi? Yalnızca; Biz “bizi” izleriz…         

 Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
  17.11.2005 / Perşembe
                00.40

0 yorum: