Uzun bir yol, uzanmış yatıyor usulca. Bedeni papatyalarla örtülü. Kanıyor. Beyaz bir papatya al'a dönüşmüş. Ansızın değil ağır, ağır. Kısırdöngü yakıyor bedeni, güneşten beter. Güneş Grönland soğukluğunda, üşüyor. Yol kımıldamıyor, papatyam kanıyor.
Dürtüyorum yolu yattığı yerden kalksın diye. Yoldan tık yok. "-Uyan yoksa seni ezeceğim. Papatyalarım yol vermekte bana,
ama sen..." Bok ezersin der gibi yol yatıyor kımıldamadan. Adımımı yolun üzerine atıyorum. Tek ayağım boşlukta kalıyor. Bir iki sallanıyorum sonra ardıma düşüyorum tepetaklak. Zaman hızla ilerliyor. Yelkovan akrebi geçiyor. Ve ben o yolu aşmalıyım. Ama o yol bir boşluktan ibaret. Ne yapmalıyım bilmiyorum. Korkuyorum, ürküyorum, güveniyorum; yanımda duran onlarca insana güveniyorum. Sonra teker teker kayboluyor o onlarcası, birkaçı dışında. İçimde bir yerler inciniyor önce, sonra kırılıyor, sonra kanıyor, sonra acıyor...
Bedenim öyle bir uyuşukluk içinde ki, kelimeleri tamamlayamıyorum. Demek ki beynimde aynı uyuşukluk içinde. Elim kalemi düşürecekmiş gibi tutuyor. Kalemim son satırını, son sözcüğünü yazıyormuşcasına telaşlı. Düşüncelerim karmakarışık...
NEREYE UZANSAM
ya
KIRILIYOR
ya
-da;
KURUYOR...
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
22.02.1999- Pazartesi
0 yorum:
Yorum Gönder