Yokluğunun uyuşturulmuş acısıyla, her an artan özlemimle, tükenen sözcüklerimi arıyorum bu gece.
Pencerem ardına kadar açık, karşısı karanlık, pervazda tütsü, karşımda mum… Gözlerim kapanmakta. Yedi yıl önceki gibi, beyin hücrelerim uykuya kaçma telaşında…
Şimdi “Bakırköy FM” de yayınladığınız programı dinliyorum kasetten. Yüreğim kaldırmıyor, sesin…
“Zaman o kadar garip bir kavram ki. Neden böyle konuştum? Her şey sınırlı bu yaşamda, fakat biz insanoğulları ve insanhatunları bu sınırları sürekli olarak zorluyoruz. Her şey bitiyor, fakat yerine bir başkası başlıyor. Ve böylece bir değişim sonsuza kadar sürüyor. Programlar bitiyor, program yapımcıları bitiyor, değişiyor, sunucular değişebiliyor fakat yaşam devam ediyor. Yaşam da bitiyor ama bireysel anlamda! Toplumsal anlam da ise, toplumdaki yapılar değişiyor ama hiçbir şey bitmiyor sonuçta. Herhalde diyalektik denen gerçek de bu olsa gerek. Jim Morrisson’ da sanırım bunları düşünmüş ve bir parça bestelemiş. Nedir o? THE END…”
Sesin… Sözcüklerin… Düşüncelerinin dışavurumsal yokluğu… Kasette dakikalara sıkıştırılmış sesini dinlemek, çerçevelerden bakışlarını izlemek, yokluğunda yoğrulmak nasıl ağır geliyor. Anlatamıyorum!..
Birtanem huzurla uyu. Aslında farkındayım, uykuda olan bizleriz. Sonsuzluğunda ruhun rahat, doğa parçan olsun. Sen, doğanın zerresi. İnsanların unuttuğu yaşamsal döngüde gerçek seninle olsun.
Seninleyim,
Benimlesin…
Seni seven Kardeşin,
Hatun’un…
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
08.08.2005 / Pazartesi
0 yorum:
Yorum Gönder