KISA BİR PAYLAŞIMDAN GEÇEN YOLUN ÜZERİNDE...

11 Aralık 2010 Cumartesi

           Ilık bir rüzgâr tenimi okşayan. Ne çok ateşli ne de soğuk. Sarıyor bedenimi. Kollarıyla kavramış benliğimi. Okşuyor.
         
Başı omzuma düşük. Bir çapkın gibi çaktırmadan konduruyor dudaklarını boynuma. Dudaklarım rüzgârın o endamlı boynunda. Rüzgârın acelesi yok. Ağır   adımlarla eşlik ediyor bana. Ağır adımlarla eşlik ediyorum ona. Tavanda asılı kalan birkaç kelime... Kapalı kapının kıyısından kaçan notalar; "Gül'ün Pembe'si", ayrılamayan "Kol Düğmeleri" ve birkaç dakikalığına bağlı olduğunu bildiğimiz ayrılamayan bedenlerimiz... Kapının köşelerinden kaçan notalar, damdan içeri girip yeniden aynı motifleri oluşturuyorlardı. Sanki tenimi okşayan rüzgârın, kavurucu iklimlere kaçmaması için. Sanki tenini okşadığım rüzgârı bırakmamam için. Fısıltılar uçuştu havada. Gizlice orta kulaktan girdiler, beynin uyarıcı sistemine. Beyin uyarıldı. Sayılar ezberlendi. Yetmedi yazıldı kâğıtlara. Eller birleşti. Gözlerden ırak, kâğıtlar el değiştirdi. Yine fısıltılar kulaklardan beyne işledi. Ya da direkt diğer kulaktan dışarı uçtu. Fark etmezdi. Fark etmedi. Notalar susmuştu. Önemli değildi. Yaşananlar önemliydi sadece. Ne fırtına olmuştuk, ne kasırga, ne de hortum. İkimiz gökyüzünde sessizce, düşünmeksizin uçuşan rüzgâr ve martıydık. O rüzgâr, ben martı...
         
Gecenin karanlığını yırtan çığlıklar içindeki bir beyaz martı. Çığlıkları bulutlara takıldı. Zaman hızlıydı. İlerdeydi. Bulutlar da uyuyakaldı. Çığlıklar yorgunluktan bitkin bir halde... Duyan olmadı martıyı. Rüzgâr esti geçti. Martı kendi rotasında yol almaya devam etti. Rüzgâr o anlıktı. Uzun uzun esmeye niyetli değildi. Martı bilirdi an'ın güzelliğini, paylaşımını. Yarın düşünülerek sürdürülemezdi bu vals. Yine de bir vals için gözlerin ötesi gerekliydi. Bakışların ötesi.
        
Biz ağır adımlarla eşlik ederken birbirimize tavanda asılı kalan kelimeler, kaçışan notalar, tekrarlar, sayılar çok hızlıydı. Erkendi belki de. Ama başka bir an yoktu. Ve bu bilincin doruğundaydı beyin. Yürek ise suskun. Dilsiz. Erken bir yargıda bulunmama çabasında. Sadece izlemede. Her organın hareketine eşlik ediyor o da kendince. Ama sabit. Durağan. Adeta duygusuz. Kendini tartıyor. Bakıyor ki küçük kıpırtıların dışında hareketsiz. Anlıyor. Bir kanat çırpışıyla uçuyor martı, sürüsüne katılarak. Rüzgârın ılıklığı teninde. Sıcaklığını duyumsayamayışının yenilgisi bedeninde. Bakışların son an'ı. Ellerin son birleşimi. Tavanda asılı kalan "a", "r", "a" harfleri, martının kanat çırpımı. Rüzgârın kulaklara işleyen türküsü. Martının ardında kalan, uzaklaştıkça sesi yiten türküsü...
        
Rüzgâr esip geçti. Martı uçtu gitti. Yaşandı ve bitti. Sessizce ve güzelce. Kısa bir paylaşımdan geçen yolun üzerinde...


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
  23.07.1998 Perşembe
 (18 Temmuz Gecesine)

0 yorum: