Oysa bir bankanın önünde beklerken beni yeni bir ruhu tanımanın, bir dosta ulaşmanın huzuru vardı kumaşımda… Beni beklerken ne düşünüyordun kim bilir? Neler geçirdin aklından? Hiç bilemedim… Belki de kaçıp gitmek istedin oradan. Kendi kendine söylendin. “Ne yapıyorum ben böyle… Hiç tanımadığım bir hatunu niye bekliyorum ki? Paylaşacak neyim olabilir ki? Kendi halinde bir deli, niye bulaşıyorum ki?” dedin. Belki tam gidecekken aradım seni; “şimdi indim vapurdan, köprüden karşıya geçiyorum” dedim. Oysa senin bir insanı daha tanımaya gücün yoktu belki. Oysa benim de yoktu aslında. Ama ben de bildik deli cesareti…
Bir fincan türk kahvesinde yağdı yüreğin… Yüreklerimizin lisanı, dilimizi köreltti. Sen; yağmurdan ıslanmış bir sincap ürkekliğinde, ben; yağmurun ardındaki toprak kokusunu duymanın şaşkınlığında… Evinin kilidini açtın bana… Yüreğinin kilitlerini kırdın bir an’da. Şarapla yıkadık gündoğumlarına ağaran tanı. Sözcükler şiire dönüştü. “Aşk”larımızı paylaştık… “Dost” bildik suretlerimizi…
Hasta olduğum da kendine bulaşacak diye korkmadan, bi de deli damarıma aldırmadan kahveme yağ eritip de içirdin. Ekmeğini bölüştün, maydanozlu kahvaltılarını, demli çayını paylaştın benimle. Sevgini kattın omletine… Dostluğunu kazıdın yüreğime. Oysa sen beni hiç “dost” bellememişsin. İnsanlara olan güvensizliğinden payıma düşeni aldım. Yüreğine dokundum ellerimle, sözcükler yağdı, ruhundan benliğe. Suretini yazdı “Hak” sessizliğinde. Dilim lal oldu, gözlerim kör kuyularda aydınlığına vardı. Hayat okyanusuna daldım, mürekkep yüklemli uçurumlardan. Yine de hep bir yanın kuşku da kaldı.
Sana yeterince güven veremedim demek ki, hata ben de. Hayatının ortasında dururken, güvensizliğini hissetmek nasıl derin bir yara bilemezsin… “Ben bu kadarını hak etmiyorum. Kimse hak etmez” dediğinde haklıydın. Demek ki sana yeterince yüreğimden dostluk sunamamışım. Daha fazlasını yapabilmeliydim belki de… Ama bağışla. Herkes kendi çapı kadar paylaşabilir. Bitimsiz ve karşılık beklemeksizin yaşarım ben dostluklarımı. Oysa sana ağır geldi böylesi. Ve hiçbir zaman inanamadın sözlerime, eylemlerime. Sonunda da patladın işte tüm suskunluğunla. Yeter artık dedin çık git hayatımdan. Varlığınla ezme yüreğimi, kanmam sana. Oysa anlatamadım yüreğin “CAN”ımın gizi. İnsan canını ezebilir mi? Salt kimliğindeki gururla, güvensizliği silmeni istedim. Bağışla çok ileri gittim.
Gözlerinde okudum suretini. Yüreğinde yıkadım benliğimi. Ruhunda arıttım sevgimi… Can bildim. Dost bildim. Haklısın, hiç sana sormak aklıma gelmedi. Akıl ben de ne gezer ki. Kendi halinde bir deli, hiç dost bellenir mi? Hoşça kal yağmur yüreklim… Sen yine de aklı başında insanlara arada güven emi? Kuşkuyla yaşamak çok ağırmış, bunu da senden öğrendim. Şimdi sorarım sana yüreği berrak dost, senin kattıkların yanında benim yaptıklarım ne ki? Şimdi ben “Aşk”a düştüğümde kimden akıl alcam, kim durduracak bu deli yüreği, kim coşkumdan mutlu olacak? “Dost sandıklarımın” arasına nasıl bırakırım seni, eski bir anıyı üzerimden çıkarıp katlar gibi???
Kendi halinde bir deli...
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
19.04.2010.Pazartesi
23:20
Bir fincan türk kahvesinde yağdı yüreğin… Yüreklerimizin lisanı, dilimizi köreltti. Sen; yağmurdan ıslanmış bir sincap ürkekliğinde, ben; yağmurun ardındaki toprak kokusunu duymanın şaşkınlığında… Evinin kilidini açtın bana… Yüreğinin kilitlerini kırdın bir an’da. Şarapla yıkadık gündoğumlarına ağaran tanı. Sözcükler şiire dönüştü. “Aşk”larımızı paylaştık… “Dost” bildik suretlerimizi…
Hasta olduğum da kendine bulaşacak diye korkmadan, bi de deli damarıma aldırmadan kahveme yağ eritip de içirdin. Ekmeğini bölüştün, maydanozlu kahvaltılarını, demli çayını paylaştın benimle. Sevgini kattın omletine… Dostluğunu kazıdın yüreğime. Oysa sen beni hiç “dost” bellememişsin. İnsanlara olan güvensizliğinden payıma düşeni aldım. Yüreğine dokundum ellerimle, sözcükler yağdı, ruhundan benliğe. Suretini yazdı “Hak” sessizliğinde. Dilim lal oldu, gözlerim kör kuyularda aydınlığına vardı. Hayat okyanusuna daldım, mürekkep yüklemli uçurumlardan. Yine de hep bir yanın kuşku da kaldı.
Sana yeterince güven veremedim demek ki, hata ben de. Hayatının ortasında dururken, güvensizliğini hissetmek nasıl derin bir yara bilemezsin… “Ben bu kadarını hak etmiyorum. Kimse hak etmez” dediğinde haklıydın. Demek ki sana yeterince yüreğimden dostluk sunamamışım. Daha fazlasını yapabilmeliydim belki de… Ama bağışla. Herkes kendi çapı kadar paylaşabilir. Bitimsiz ve karşılık beklemeksizin yaşarım ben dostluklarımı. Oysa sana ağır geldi böylesi. Ve hiçbir zaman inanamadın sözlerime, eylemlerime. Sonunda da patladın işte tüm suskunluğunla. Yeter artık dedin çık git hayatımdan. Varlığınla ezme yüreğimi, kanmam sana. Oysa anlatamadım yüreğin “CAN”ımın gizi. İnsan canını ezebilir mi? Salt kimliğindeki gururla, güvensizliği silmeni istedim. Bağışla çok ileri gittim.
Gözlerinde okudum suretini. Yüreğinde yıkadım benliğimi. Ruhunda arıttım sevgimi… Can bildim. Dost bildim. Haklısın, hiç sana sormak aklıma gelmedi. Akıl ben de ne gezer ki. Kendi halinde bir deli, hiç dost bellenir mi? Hoşça kal yağmur yüreklim… Sen yine de aklı başında insanlara arada güven emi? Kuşkuyla yaşamak çok ağırmış, bunu da senden öğrendim. Şimdi sorarım sana yüreği berrak dost, senin kattıkların yanında benim yaptıklarım ne ki? Şimdi ben “Aşk”a düştüğümde kimden akıl alcam, kim durduracak bu deli yüreği, kim coşkumdan mutlu olacak? “Dost sandıklarımın” arasına nasıl bırakırım seni, eski bir anıyı üzerimden çıkarıp katlar gibi???
Kendi halinde bir deli...
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
19.04.2010.Pazartesi
23:20
0 yorum:
Yorum Gönder