YAZMAK

19 Aralık 2010 Pazar


          Bir gökyüzü. Uçsuz bucaksız, masmavi. Öyle bir okyanus ki bütün bilinmezlerden daha derin, bütün gözlerden daha bilinmez. Öyle bir umut ki. Öyle bir çıkmaz ki.
         
Öyle bir acı ki anlatılmaz. Öyle bir sevinç ki duyumsanır, paylaşılır. Öyle bir ikilem ki; acıyla sevincin harmanlaştığı. Umutla umutsuzluğun, sevi’yle ayrılığın, hasretin… Her şeye karşın YAŞAMIN DOYUMSUZCA SOLUĞU. Her bir damlasının, her bir parçasının en derinine; bedeninin, benliğinin, yüreciğinin en derinine savrulması.
        
 Yine darmadağınığım kocaman bir erinç içinde. Sıkıntı kocaman mutluluğun, umudun içinde. Mutluluk, umut kocaman sıkıntının içinde…
          Nasıl bir özlem, nasıl bir özlem içimdeki. Nasıl da kocaman okyanustan, gökyüzünden öte. Yaşamdan öte! Bilinmezden, bilgiden, bildiklerimden öte.
         
Yine gecenin bir yarısı bu dört duvar arasında aklımda birsürü şey, toparlanmıyor hiçbiri, birleşmiyor. Ne yapmalıyım bilemiyorum bazen. Yazmalıyım. Sımsıkı kucakladığım özgürlüğümü bu dört duvarda yitirmemeliyim.
           
Ne yapmalıyım peki, ne yapmalıyım? Nasıl dalmalıyım en derin maviliğine karanın. Karanın asiliğini, güzelliğini, karamsarlığının ardındaki umudu, ağıtının ardındaki coşkuyu, o içinde sakladığı, yüreğine kattığı maviyi kim fark edebildi? Fark eden oldu mu? Gören oldu mu? Bakmanın ötesine geçebilen oldu mu? Sizce oldu mu?
          
Siz? Peki “siz” kimsiniz? Düşüncelerimi, duygularımı kiminle paylaşıyorum? Kim sözcüklerimin, tümcelerimin ardına varabiliyor? Varabilen var mı? Zaten kaç kişi okuyor ki beni?! Kaç kişi görüyor? Kaç kişi bakmanın ötesine geçiyor bana?!!!
         
 Ne fark eder ki? Ah ne güzel yazmış bi düşünür: “Yazarlar insan denilen hayvanın en yalnızıdır!” Gerçekten yalnız mıyım bu kadar? Gerçek bir yazar mıyım? En azından bir gün… Bir gün kitaplarımı tozlanmış kütüphane raflarında değil, insanların yaşamı sarabilecek ellerinde; kitaplarımın içindeki yaşamı da, insanlarımın karanın ardındaki maviyi buluşlarında görebilir miyim? İçinde bulunduğum en kara yerde, o karanın ardındaki mavi damlayı, mavi uçsuzluğu, özgürlüğün maviliğini, sonsuzluğun maviliğini yakalayabilir miyim?
         
Yaşam o kadar güzel ki! Sevmemek mümkün mü? Doymak mümkün mü? Yazmak ne muhteşem bir sevda, doyumsuzca…
           
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
        26 / 11 / 1999
       Cuma / 01:15


0 yorum: